"Ankara'da sanat adına çok önemli şeyler olur..."
Geçen hafta Ankara Uluslararası Film Festivali kapsamında Goethe Institute'de düzenlenen ve benim de "Sazak'ın Dikenleri" ile katıldığım "Video: BellekMekan" sergim nedeniyle uzundur gitmediğim bir kente ve çoğunu tanımadığım insanlara konuktum.
Öncelikle "Video: BellekMekan" sergisinin, kavramını oluşturuş biçimi, seçimleri ve sergileniş biçimiyle çok uzun zamandır katıldığım, içinde olmaktan haz duyduğum en nitelikli sergi olduğunu rahatlıkla yazabilirim. Sergi, çoğu aynı mekanda yapılan Festilab etkinlikleriyle eğitim ve etkileşimli üretimi de kapsayan bir zenginliğe büründü, ışıdı.
En azından Farocki, Muntadas ve eski arkadaşım Genco (Gülan) ile aynı sergide yeralmanın keyfiyle dönerim diye beklentilerimi asgaride tuttuğum yolculuğumda ne kadar çok şey öğrendiğime, ne kadar özel insanlarla tanıştığıma hala şaşkınım.
Öncelikle -artık diyebilirim ki- sevgili Ege (Berensel), engin bilgisi, inanılmaz çalışkanlığı ve olanca alçakgönüllüğü ile tam da onun yaşgününde yazdığım bu blogda adını ilk anmam gereken insan. O ve sayesinde tanıdığım arkadaşları, sinemaya, video sanatına, sanat kuramına gönül veriş biçimleriyle, İstanbul başta, dünyanın bilebildiğim tüm büyük şehirlerinde, tüm sanat çevrelerinin -aslında- hem en çok ihtiyacını duyduğu, hem de bu ihtiyacın niteliği ile yüzleşemediği için yoksayabileceği benzerine zor rastlanır bir yetkin varoluşun özneleriydi.
Sevgili Özge (Çelikaslan), FestiLAB etkinliklerinin hemen her birinin, meraklarına, bilgilerine, sayılarına hep şaşırarak baktığım katılımcılar açısından da, bizler açısından da çok verimli, çok heyecan verici geçmesini Ege'yle birlikte sağlayan bir başka benzersiz insandı benim için.
İki sıradışı insan daha tanıdım; ikisi de Alman vatandaşı, ikisini de çok kısa zamanda arkadaşım bildiğim... Zor rastlanır açıklık ve samimilikte bir kültür diplomatı olan Goethe Institute Müdürü Dr. Thomas Lier ve sergimizin ikinci küratörü, Bilkent Universitesi İletişim ve Tasarım Bölümü öğretim üyesi, sanatçı Andreas Treske. Güzel türkçeleri, aynı alçakgönüllü, neşeli, tüm karmaşası ile bu ülkeyi tanıyan, bilen varoluşları ve yanlarındaki etkileyici yolarkadaşları, eşleriyle şaşkınlık verici resimler sunup durdular bana. Hemen senli benli olduk, çok destek verdiler sergimize... Sağolsunlar.
Festival yöneticileri, Vakıf Başkanı İnci Demirkol ve Festival Başkanı Can Özgün, daha açılış gecesinde yaptığı ortak konuşmadan başlayarak festivalin bu özel video bölümünü çok önemsediklerini her an vurguladılar. Sergiye ve koşut süren etkinliklere ilişkin meraklarını hissettirdiler. Umarım, okuduğumda şaşırdığım "Adında “film” geçen herhangi bir festivalde kendine yer bulması teamüller dahilinde olmamasına rağmen geçtiğimiz yıl başlatılan “video sanatı” bölümü varlığını bu sene de sürdürmeye devam ediyor," (*) türünden yakınmaların en azından cahillik sonucu yazılabileceğinin ve çoğu uluslararası film festivali gibi, asıl bu gibi bölümleri geliştirerek, zenginleştirerek Ankara Uluslararası Film Festival'ini daha da etkin, etkileşimli, verimli, şaşırtıcı bir ilgi odağı haline getirebileceğinin de farkındadırlar.
Festilab kapsamında yaptığım sunumuma katılan ve sonrasında günler boyunca sergiye merakını ve ilgisini sürdüren katılımcılara teşekkür ederim.Sevgili Miray Atacanlı, konaklamamızın tüm sorunlarına anında çözüm bulabilmek için sık sık aç kaldı. Goethe Institute çalışanlarından Seyhan Belgin her derdimize deva buldu. Festival gönüllüleri çalışkan ve ilgiliydi; Ozan Çapraz ve arkadaşlarına teşekkür ederim.
Dün gece öğrendim ki, benden sonraki günleri Genco Gülan, Dominic Morisette, Berat İlk, Harun Farocki, Pierre Bismuth, Sandy Liberson ve Gerard Labady ile renklenen "Video: BellekMekan" sergimiz ve FestiLAB etkinliklerine Ankaralıların ilgi ve katılımının yoğunluğu sergimizin bir hafta daha uzatılmasına neden olmuş. Yeni kapanış tarihimiz 27 Mart...
"...ve pek haberiniz olamaz."
Bu Ankara yolculuğu ve gözlemi bana gösterdi ki, benzeri İstanbul'da olsa kimbilir kaç gazetecinin, basında bir "yeri" olan sanat eleştirmeninin ziyaret edeceği ve kimbilir kaç dergi ve gazetede hakkında sadece tanıtan değil, yorumlayan, tartışan yazıların da çıkabileceği bu sergi ve etkinlikler toplamına dair bu kadar sessiz ve yazısız bir medyayla karşılaşmış olmamızın nedeni, her şeyin Ankara'da olması.
Sadece bu yetiyor bu sessizliğe. Ne yazık! Ne aydınlatıcı!
Bu olumsuzluğu ve kör-sağır varoluşu aşmanın ise bence tek yolu var. Tam da izleyenlerinin, katılımcılarının ilgisinde de karşılığını bulan Ankara Uluslararası Film Festivali'nin bu nitelik farkını, değerini daha da yükseltmek. Belki de hiç hedef küçültmeden Türkiye'nin ilk uluslararası video ve performans festivalinin, etkileşimli yan etkinliklerinin kentinin de Ankara olmasını sağlamak.
Kendi adıma bu kadro ile bu hedefin de altından kalkacağına inanırım Ankara'nın. Ben hem İstanbul'da yaşayan, üreten, hem de tüm dünyaya yayılan arkadaşlarımı, tanışlarımı, tüm öneri ve katkılarımı bu süreçte Ege'nin, Özge'nin, Andreas'ın, işin dışında kalacağını sanmadığım Serhat'ın (Yalçınkaya), Thomas'ın ve aynı düşü paylaştığımıza inanmak istediğim İnci Demirkol'un, Can Özgün'ün emek ve çabaları ile ortaklaştırabilirim.(*) Özgür Şeyben: “Ankara daha iyi bir festivali hak ediyor!”, tersninja.com, 16 Mart 2010
No comments:
Post a Comment