21.1.10

Hrant: Üç çift gözbebeği


Baykuş yine erken yayınlandı. Elbette ki Hrant'ı anacaktım bu hafta.
Hrant bir gece
bana, hala sona erdiremediğimiz kirli savaşa geçen yıl kurban verdiğimiz o iki masum ve genç insanla göründü. Ben de onlarla andım kardeşimi bu yıl:
Ceylan Önkol ve Serap Eser.


Şahmeran: Ceylan'dan bize kalan
Serap'ın cenazesinden (Genç Siviller)


Barışalım artık!

Sennur Sezer

12/12/2009

Günlerce sürdü hazırlığımız. Kaç kişiydik bilemiyorum. Bir yöneten vardı kalabalığı. Bir de yönetenin buyruklarını yerine getirenler. Yani bir dans salonunda erbane, tef, darbuka, davul, tulumla bir kıyıda bekleyenler, bir de koro, yani hepimiz. Yani Barış İçin Sanat Girişimi’nin katılımcıları. İsimleri sıralasam kaç televizyon programı çıkar diye çok düşündüm. Önce dans grubu çalışıyordu, horon tepiliyor, semah dönülüyor, sonra slogan çalışılmasına geçiliyordu:
“Önce erbaneler.”
“Güm, güm (ya da düm tek düm tek)”
“Şimdi zilli tefler katılıyor”
“Güm çın güm çın”
“Şimdi de vurmalılar...”
“Güüm güm çın ... Güüm .. güm çın..”
“Koro”
“Şimdi , şimdi...Barış hemen şimdi...Yeter yeter Savaş artık yeter!”
“Deng bi de, deng deng bi de aşitiyê .”
Provalar 10 Aralık içindi. İnsan Hakları gününde saat 19.00’da Taksim’den Galatasaray’a “Barış İçin Umut” yürüyüşü yapılacak ve basın açıklaması okunacaktı. Çağrımız yayılıyordu:
“Biz, tarihin emri, sanatın kavliyle barışı halklarımıza isteyen sanatçılar...
-Barış yolunu tıkamak isteyen karanlığa karşı,
-Başka şansımız varmış gibi barışa karşı kayıtsız ve isteksiz kalanlara karşı,
-Ceylan’ı unutmamak için,
-Geleceğimizin bir gün daha karanlıkta geçmemesi için...
Türkülerimiz, şarkılarımız, halaylarımız, horonlarımızla...
Umutla, coşkuyla, müzikle, dansla, eğlenceyle, sanatla yürüyoruz.
Eylemcemize hepinizi bekliyoruz.
Barış İçin Sanat - Sanat İçin Barış”
Semahlar için yeni sözler üretilmişti, “Yuh yuh silahlara/Yuh yuh savaşlara/Yuh yuh çetelere/Yuh yuh darbelere/Yuuuh!” Horon: “Hayde hayde! Sen de katıl, horona /Barışın horonuna” sözleriyle tepiliyordu.
Slogan grubunun elinde vurguların yönergeleri vardı: “Sustur , sustur ! Savaşın sesini sustur. Yükselt, yükselt ! Barışın sesini yükselt!” (Bu iki kıta beşer defalık tekrarla söylenecek. Önce söylenen kıta yüksek sesle başlayıp fısıltı şeklinde bitecek o sırada bir es sonrası fısıltı biçiminde başlayıp ses yükselecek sonrasında yine es ve alkış bunu izleyen slogan...vb.)
Şendik, Roman dansları bile vardı yürüyüşümüz için düzenlenen “İlle de barış olsun !Hem de çabucak olsun!”
Ama hava değişti, üst üste kötü haberler geldikçe çalışmamızdaki danslardan kıvrak adımlar, şen melodiler eksiltildi. Kışkırtıcıların eline koz vermemiz gerekiyordu. Tempomuz, melodilerimiz gibi çağrımız da değişti Savaşta ve savaş ikliminin yarattığı şiddet ortamında kaybettiklerimiz için yürüyecektik:
“...Biz barış isteyen sanatçılar bugün kaygılıyız!
Kalbimizi yakan son gelişmeler, akan kanlar, barış umudumuzu söndürmesin diye, Geleceğimizin bir gün daha karanlıkta geçmemesi için... Silahlar artık sussun diye, Barış yolunu tıkamak isteyen karanlığa inat yürüyeceğiz.
Barış isteyen herkesi son günlerde gelişmekte olan gerilim ve çatışma ortamına karşı sokağa çıkmaya, hayata ve barışa yeniden tutunmaya çağırıyoruz. Barış İçin Sanat / Sanat İçin Barış”
TAKSİM’DE
Yaklaşık 500 kişi olduğumuzu yazdılar. Belki de coşkumuz ve disiplinimizle 5 bin kişiydik. Yürüyüşe izin verilmedi. Önümüz çevik kuvvet ekiplerince kesildi. Ama ne teflerin ne sloganların arkası kesildi:
“Hiç kimse unutturamaz!? Kimi Kimi ?/Hrant Dink’i/Hiç kimse unutturamaz!/Neyi ,neyi?/Dersim’i Dersim’i/Hiç kimse unutturamaz/Kimi , kimi? /Musa Anter’i!/Hiç kimse unutturamaz!/ Neyi , neyi?/Sivas’ı, Maraş’ı/Hiç kimse unutturamaz!?Kimi kimi?/Uğur’u, Ceylan’ı, Serap’ı, Vedat’ı!/ Hiç kimse unutturamaz!/Neyi ,neyi/1915’i” Ve el çırparak tek bir ses, kim bilir belki görevliler de içlerinden katıldılar bu melodiye “Barışalım yeter! Barışalım yeter!” Aramızda fotoğraf taşıyanlar vardı: Diyarbakır’ın Lice ilçesinde hayvan otlatırken bulduğu bir cisimle oynarken meydana gelen patlamada ölen Ceylan Önkol, Diyarbakır’da DTP’nin yürüyüşü sırasında vurularak öldürülen Aydın Erdem, İstanbul’da PKK yandaşlarınca İETT otobüsüne atılan molotofkokteyli nedeniyle yaşamını yitiren Serap Eser, Mardin’in Kızıltepe ilçesinde öldürülen Uğur Kaymaz’ın. Ve bir pankartta canımızı yakan 7 genç ölünün adları yan yana, Serap, Vedat ve Tokat’ın Reşadiye ilçesinde kurulan pusuda şehit edilen 7 asker. Türkçe, Kürtçe ve Ermenice yazılı dövizler. Barış isteyen dövizler. Herkes az sonra okunacak basın bildirisini ezbere biliyordu:
“10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde biz, bu ülkenin sanatçıları, kaygılıyız...
Yola çıkarken “Barışı kim istemez?” demiştik. “Birlikte yaşayan, yaşayacak halklarımızın barıştan başka şansı var mı?” diyerek yola düştük.
Bugün, ona bu kadar çok ihtiyacımız varken, barışa böylesine hoyratça davranılmasını anlayamıyoruz.
Barışın düşü bile bizi umutlandırırken; yürek parçalayan haberler geliyor, Diyarbakır’dan, Tokat’tan, İstanbul’dan... Acılar, ağıtlar birbirine karışıyor. Karanlık, bir ağır bulut gibi barışa olan hasretimizin üzerine çöküyor, kelimelerimizi boğuyor.
Nereye gidiyoruz? Barışa mı? O halde yanlış yoldayız.
Barış silah sıkarak, ayak sürüyerek, yalan söyleyerek gelmeyecek...
Çünkü barışa ulaşmadan geçirdiğimiz her gün, gençler için daha çok ölüm, anneler için daha çok gözyaşı anlamına geliyor.
Oysa barıştan korkulmaz, savaştan korkulur.
Barış yenmek ya da yenilmek değildir. Barış savaşmamak da değildir.
Barış, kucaklaşmak ve hayata yeniden başlamaktır.
Yetkili, yetkisiz herkese sesleniyoruz: Barışa kıymayın!
25 yıl... Binlerce can... Akan gözyaşları... Kaybettiğimiz zaman...
Yeter, Barışalım!”
Dağılırken birimizin söylediği söz benim duygularımı da yansıtıyordu: “Eylemimiz son gelişmeler yüzünden istediğimiz ve planladığımız gibi yapılamadı. Ama büyük bir kararlılık ve barış özleminin ortaya çıkarıldığı güçlü bir tepki oldu. Bunun medyanın görüp görmeyeceğini bilmiyoruz. ama görmese de kendi kendimizin medyası olalım..”

1 comment:

ali zafer sapci said...

Güzel paylaşımlar için teşekkürler.