19.6.09

İki proje sunumu: "Geçişim" ve "Devralış"

Geçtiğimiz ocak ayının sonunda, 11. İstanbul Bienali'nin açıklanan kavramsal çerçevesinin, en çok da son paragrafının itkisi ile iki projemi içeren başvurumu İKSV'ye ve Bienal'in küratörleri olan What, How & for Whom kolektifi üyelerine yollamıştım.

O son paragraf şuydu:

Brecht bizi, kuralları hakkıyla öğrenip eleştirel yetilerimizi veya müdahale ve değişim potansiyelimizi köreltmeden nerede durduğumuzu tekrar tekrar yeniden düşünmeye, dünyayı amatör aktörlerden oluşan bir yer olarak görmeye davet ediyor. Brecht, yazar ve yönetmen olarak, tiyatronun "üretim aygıtı"nı sürekli kesip açmayı ve ortaya sermeyi, sonra da yapısını bozarak onu dönüştürmeyi hedefledi; bizi "çağdaş sanat aygıtı"nın mevcut çıkmazından kurtaracak yaklaşım da bu olsa gerek. Brecht'in ortaya koyduğu "işe yararlık" sorunu burada öncelikle sanat ile toplumsal ilişkilerin etkileşimini gözlemleme ihtiyacı anlamına geliyor. "Ortodoks sol bir konumla çağdaş sanat arasındaki çatışmanın çağdaş sanatın anlaşılmasında belirleyici bir rol oynadığı" İstanbul ve Türkiye'de, küresel neoliberalizm ve yerel etnik temelli ulusalcılığın çifte açmazından bir çıkış aramak kendini adamaya değecek tek uğraş gibi görünüyor.

Önceki gün, küratörlerin, "işlerimi sergileme olanağı bulamadıkları için üzgün olduklarını" bana ve tabii tüm seçilmeyenlere ilettikleri o zarif, matbu maillerini aldım. Sağolsunlar. Merak ve heyecanla bekleyeceğim bu bienali. Belki de yerleşik algı gereği ne yazık ki belirtmem gerekiyor ki, dinamiklerini ve henüz sonuçlarını hiç bilmediğim bu seçim sürecini sorgulamak aklımın ucundan geçmiyor.

Ama ben bu yıl, biraz yerleşik alışkanlıkların dışına çıkmak, onlara sunduğum bu iki projemi başvuru dosyasında bırakmamak, sizler tarafından da bilinmesini ve okunmasını sağlamak istiyorum. Şu ya da bu şekilde, bu giden fırsatın dışında, belki de yine yakın bir tarihte, başka bir olanaklılıkta gerçekleştirmek mümkün olabilir diye... Bunun yolu, belki de sizlerin okuması ve bilmesinden, belki de bazılarınızın sahiplenmesinden ve varsa sunabileceği olanaklardan geçiyor. Ama kim bilir, belki de gerçekten cümlenin vurgu yapılası tüm anlamlarıyla bu iki projenin "gerçekleştirilme ve sergilenme olanağı henüz yoktur" oralarda. Tam bilemiyorum.

Geçişim
Bir oda akvaryumlarla dolu.
Çerçevesi görülmeyen, zemine gömülmüş 127x71 (50") flat tv'lerin alt camlarını oluşturduğu, 127x71x71 cm. ölçülerinde akvaryumlar. İçleri su, balık ve temel akvaryum aparatlarıyla dolu.
Her birinin altındaki ekranlarda yeralan görüntü bir başka coğrafyadan...
Gerçek zamanlı, akan görüntüler... 30 - 40 metrekarelik bir toprak parçasına ya da bir mekan içine tepeden bakıyoruz her birinde. Bazen ya da hep, birkaç metre üzerlerinden gördüğümüz insanlar giriyor ekrana.
Bazıları silahlı. Bazen tartışıyorlar. Bazen dinleniyor ya da şu ya da bu işle uğraşıyorlar.
Onlar, böylesi bir projeye ve Bienal'de sergilenmeye onay vermiş dünyanın değişik yerlerindeki gerillalar, kendi deyimleriyle "özgürlük savaşçıları".
Konuklar, Bienal süresince, onların varlığına izin verdikleri kameralardan, internet aracılığıyla gerçek zamanlı sergi salonuna akacak hayatlarını izleyecekler, dinleyecekler.
Suyun kıpırtıları ve balıkların arasından...

Devralış
Bienal süresince iki sokak girintisinde aynı video oynayacak... Biri İstanbul, biri Diyarbakır'da.
İnsanlar izleyecek.
Sokak ekranının üzerinden, onların videoyu seyrederken kaydedildiklerini ve Bienal'de, izledikleri videoyla birlikte yayınlandıklarını öğrenecekler. Kameraya kendilerini ifade edebilecekler.
Bienal salonunda biz videoyu şu sırayla beş perdede izleyeceğiz:
Abdülkadir Aygan'ın itirafları (PKK dönemine dair) / sağdan çekim,
İstanbul sokak izleyicileri / soldan çekim,
Abdülkadir Aygan (bugün) / karşıdan çekim,
Diyarbakır sokak izleyicileri / sağdan çekim,
Abdülkadir Aygan'ın itirafları (JİTEM dönemine dair) / soldan çekim.
(Yukarda sözü edilen videom -"Gerçekler bilinsin yeter"- aşağıda yayındadır.)

No comments: