15.12.07

Tempo: Cesurum, cesursun, korkağız

Hafriyat Karaköy'de ilginç başlıklı bir afiş sergisi var: Allah Korkusu. Sergi, başlığı dolayısıyla, çeşitli basın organlarının hedefi oldu. Allah'ım gerçekten korkunç!

Hafriyat, aynı dertlerden mustarip bir grup ressam ve heykeltıraşın, bir araya gelerek oluşturdukları özerk, sivil bir grup hareketi. Geçen sene Alternatif Seçim Afişleri diye bir sergileri vardı, hoştu. Sanatçıların sokakla, bizle ilgilenmesi iyi oluyor.

Grup bu sene, normal şartlar altında bir araya gelmeleri, yan yana kullanılmaları gerekmeyecek ama uzun zamandan beri biri diğerinin tam tersiymiş gibi algılanan, böylelikle birbirlerini en iyi anlamlandıran kavramlar üzerine düşünmüş. Anıtkabir, Kâbe, Müslümanlık, laiklik, Hz. Muhammed, Atatürk...

Şöyle bir bakalım. Sergideki afişlerden biri, bir kadın giyim markasına ait: Merve Giyim. Che tişörtü giymiş tesettürlü biri var. Altında peruklu kadınlar, yanında “Üniversiteli bayanlar için peruk gelmiştir” yazıyor. Bir afişten çok dükkân vitrini gibi aslında ama olsun. Bir iş; enter tuşunun üzerinde tövbe yazıyor. Bu enter tuşunun üzerine yazılmadık şey kalmadı aslında ama tövbe güzelmiş. İnternet üzerinde günah çıkarma sitelerinin gündemde olduğu bu zamanda hedefi vuruyor. Bir başka iş; siyah bir kâğıdın üzerinde ‘Korkma! Benim’ yazıyor. Afişlerden biri Atatürk’ün putlaştırılması ile ilgili. Afiş, Murat Belge’nin “Kemalizm bir ibadet biçimidir” sözünden destek almış ama aslında bastona ihtiyacı yok.

Afişlerden bazıları gerçekten hoş. Yalnız söylemeden edilmeyecek bir şey var. Önce, Hafriyat’ın basın büteninden bir bölümü sizinle paylaşalım: “Dini tecrübe; yani varoluşun bu olmazsa olmaz iç tecrübesi, hayatımızdan uzaklaştı. Kaybolması mümkün değil, ama uzaklaştı. Oysa dış tecrübeyi, yani gündelik hayatı, insan ilişkilerini besleyen budur. Maatteessüf din de geçici hayatın sel sularının altında kaldı. ...

Dış görünüş dinle ilgili konumun birinci derecede belirleyicisi sayılabiliyor, dini tecrübenin mutlaklığı, ismi konulmazlığı, tarife gelmezliği unutuldu. Pek kimse bu tecrübenin gerektirdiği emeği vermeye hazır değil.” Görünen o ki tutunacak dalımızın kalmadığı bugünlerde Hafriyat da inanmaya ihtiyaç duyuyor.

Yazının başında, Hafriyat’ın ‘Allah Korkusu’ başlıklı sergisi bazı basın organlarının tepkisini çekti demiştik. Üstelik sadece ismi yüzünden.

Tuhaftır, Hafriyat’ın şu sıralar yaşadığı deneyim bütün bir sergiden daha etkili yukarıda bahsettiklerinin anlaşılmasında. Sergide fotoğraf çekmek istediğimizi, basın olduğumuzu duyar duymaz dehşete kapılıyorlar. Korkunun dehşeti. Bu korku, haklarında çıkacak haberi önceden görmek, kontrol etmek istemelerine yol açıyor. Korku içinde olmak medeni insanlar için doğal bir durum değil. Biz neden böyle olduk? Allah’ım sen bizi koru.


Seda Arıcıoğlu
15 Kasım 2007

1 comment:

zibirix said...

kapısına kadar gelip de gezemediğim bir sergi oldu maalesef... müsait olduğum tek bir pazartesi günüm vardı.
pazartesi neden kapalı olur bir galeri? müze mi bu?

içimde ve aklımda kaldığı kesin, camından görebildiğim kadarıyla afişler görülmeye değerdi...

insanların tabularına güzel bir eleştiri olduğunu ancak basından ve senin yazılarından takip edebildim bu yüzden sadece.

başka tepki yaratacak sergilerin dileğiyle...