Ece Temelkuran'ın Oya Baydar'a sorduğu soru bence de önemli:
"Ama yaşam ve siyaset deneyimi, eğitimi bu denli geniş ve derin olmayanlarda aynı yerde, aynı biçimde tınlamıyor bu sözcük. Vicdan kavramının karşılığı onların kafasında aynı içerikle oluşmuyor. Sonuçta ne oluyor? Çarşamba günkü yazıda söylediğim gibi, nereye çeksen oraya giden, nerede ararsan orada olan ama adresi hiç belli olmayan bir kavram üzerinden tarif ediyorlar insanlar pozisyonlarını ve meşrulaşıyor söyledikleri. Benim kızgınlığım buna.
Birkaç gün önce özel bir üniversitede konuk hoca olarak siyaset felsefesi dersine girdim. Öğrencilerden biri Muş’taki eski korucu olan manifaturacının kalaşnikofla DTP’li göstericileri taramasının “son derece haklı” olduğunu söylüyordu. Bahse girerim o anda o genç adama sorsaydım “Vicdansız mısın arkadaş sen?” diye, “Hayır” der ve kendisindeki vicdanın ne uçsuz bucaksız olduğunu anlatırdı. Sevgili Oya Baydar, derdim budur benim. Yani ya tuz da kokarsa?"
Bugün okuduğum iki haber var, birbirine bağlı. İkisi de ANF'den. Birincisi şu:
Gerilla cenazelerine insanlık dışı muamele görüntülendi
12:25
Şırnak'ın Cudi Dağı bölgesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren iki gerillanın naaşı, askerler tarafından yerlerde sürünürken ve tekmelenirken görüntülendi.
Cudi Dağı bölgesinde Gündikê Remo köyü Pikera alanında 4 Aralık tarihinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren HPG gerillaları Metin Güleç (Zafer Cudi) ile Yakup Dellayimilan (Harun Betırs)'ın naaşları askerler tarafından yerlerde sürüklenip tekmelenirken görüntülendi.
Her iki gerillanın naaşı askerler tarafından ceset torbalarına yarı bir şekilde konulup başları ve ayakları dışarıda sürüklenirken, bir başka askerin ise onları tekmeledikleri görülüyor....
GERİLLA CENAZELERİNE İNSANLIK DIŞI MUAMELE GÖRÜNTÜSÜ
HPG'li Metin Güleç (Zafer Cudi) ve Yakup Dellayimilan'ın (Harun Betırs) cenazeleri, Güleç'in ablası Adile Güleç ve amcası Derviş Güleç'in de aralarından bulunduğu 40 kişi tarafından çatışma bölgesinden alınarak Dağkonak Köyü'ne getirilmişti. Şırnak Devlet Hastanesi morguna getirilen cenazelerden HPG'li Dellayimilan'ın cenazesi Doğu Kürdistanlı olduğu için hastanede kalırken, HPG'li Metin Güleç ise otopsi işlemlerinin ardından 11 Aralık günü 10 bin kişinin katıldığı bir törenle defnedilmişti.
ANF
İkincisi de bu:
HPG: Vahşet karşısında sessiz kalmayın!
4 Aralık tarihinde Cudi'deki bir çatışmada hayatını kaybeden iki gerillanın cenazelerine yapılan insanlık dışı uygulamalara ilişkin açıklamada bulunan HPG, Kürt halkını bu vahşet karşısında sessiz kalmamaya çağırdı.
8 Aralık'ta Tokat'ın Reşadiye ilçesinde 7 askerin öldüğü gerilla eyleminden 3 gün önce gerilla cenazelerine yönelik yapılan insanlık dışı uygulamalar görüntülendi. Cudi Dağı bölgesinde Gündikê Remo köyü Pikera alanında 4 Aralık tarihinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren HPG gerillaları Metin Güleç (Zafer Cudi) ile Yakup Dellayimilan (Harun Betırs)'ın naaşlarının askerler tarafından yerlerde sürüklendiği ve tekmelendiği görüntülere yansıdı.
Askere yapılan eylemi 'katliam' diye nitelendirilenler, gerillanın cenazelerine dahi yapılan işkenceler karşısında hep sessiz kaldılar. Vahşetin görüntüleri bugüne kadar birçok kez yayınlansa da, toplumsal hassasiyetlere dokunabileceği endişesiyle, birçoğu da yayınlanmadı. İnsanlık dışı muamelenin en son görüntüleri bugün ANF'de yayınlandı.
Bu görüntüler ardından HPG Basın-İrtibat Merkezi bir açıklama yaparak, vahşete sessiz kalınmamasını istedi.
HPG şu açıklamada bulundu: 'Demokratik sürecin önünü açmak ve Kürt sorununun çözümü tartışmalarına katkı sunmak amacıyla 13 Nisan 2009 gününde ilan ettiğimiz eylemsizlik kararımıza gerilla cephesi olarak sonsuz bir duyarlılık ve bağlılıkla yaklaştığımız halde, TC sistemi ve onun faşist ordusu tarafından gerillalarımızın imhasını amaçlayan askeri operasyonlar, Önder APO'nun yaşam koşullarına saldırılar ve demokratik kurumlar ile halkımıza yönelik olarak baskılar gün geçtikçe arttırılarak devam ettirilmiştir.
Basına da yansıdığı üzere, son olarak 4 Aralık günü Şırnak'ın Cudi alanında çıkan çatışmada şahadete ulaşan Zafer (Metin Çülaç) ve Harun (Yakup Dellayimilan) arkadaşlarımızın naaşlarına yönelik olarak faşist TC askerinin içerisine girdiği saldırgan tutum, hükümetin ve ordunun ne kadar vahşi bir yaklaşım içerisinde olduklarını gözler önüne sermiştir.
Ölü bedenlerimize bile küfrederek, tekmeler sallayarak yerlerde sürükleyerek insanlıkla hiçbir alakası olmayan saldırıda bulunan TC sistemi şunu iyi bilmelidir ki HPG gerillaları şehitlerine ve varlık gerekçesi olan değerlerine kopmaz bağlarla ve duygularla bağlıdır. Yayınlanan görüntülerde uygulanan insanlık dışı tavırlarla HPG'yi test etmek isteyenler tarihten doğru dersler çıkartmalıdırlar.
Yine Tokat'ta gerillalarımızın yaptığı eylemden sonra insanlık çığırtkanlıkları yaparak hareketimizi terörize etmek isteyen kesimler, Tokat eyleminden daha 3 gün öncesinde çekilmiş olan bu insanlık dışı görüntüleri dikkatle izlemelidirler.
Halkımızın tümden imhasını hedefleyen bir politik-askeri projenin, açılım ve demokratikleşme adı altında kamuoyuna sunulması, egemen sistemin, hareketimizin çözüm adımlarına karşı yapmış olduğu bir manevra ve göz boyama olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Bizler HPG olarak şehitlerimizin anılarını Apocu fedai çizgimizde yaşamsallaştıracağımızın sözünü bir kez daha veriyor ve tüm kamuoyunu bu vahşet karşısında sessiz kalmamaya davet ediyoruz.'
ANF
Ben bu iki haberin içinde ve gölgesinde dolaşan herkesin kendince yeterli gördüğü bir "vicdanı" ve bu vicdanla birlikte "seçtiği bir konumu" olduğunu düşünüyorum. Askerlerin de, gerillaların da, izleyen halkın da, bu haberi okuyan birçok türk ve kürtün de... Bu vicdan ve duruşlar çoğunlukla, çok basit bir ilkellikte soluk alıyor, barış buluyor, ama bir yandan da karmaşık ve "cahil" bir algı ve bilinç durumundan güç alıyor.
Başka bir ülke yok.
Baydar'ın yazıp, Temelkuran'ın da alıp ötesine geçmeye çalıştığı cümleler:
"Eksik bildiğimiz, yalan yanlış uyguladığımız sınıf siyaseti ya da sınıf mücadelesini tek tek somut insandan ve vicdandan soyutladık."
Tam da o zamanlardan kalan, yani bu soyutlamanın sonuçlarıyla ne kadar yüzleşip, yüzleşmediğini bilemediğim etkin ve önde tüm muhaliflere ve bu soyutlamayı yaşamayan, daha yeni ve analitik düşünce kapasitesi daha yüksek olan genç muhaliflere ancak şunu söyleyebilirim:
Vicdanlara seslenilmemeli, farkındalık yükseltilmeli.
Varolan, ne kadarsa o kadar entelektüel muhalif (türk, kürt, yahudi, ermeni hepsi) bir "Barış ve demokratik cumhuriyet" cephesi oluşturmalı. Olabildiğince olgun ve esnek bir karar ve eylem organı olan. Nasıl bir barış, demokrasi ve cumhuriyet istediğini çok yalın ve basit cümlelerle ifade edebilen. Bu ifadeye katılan herkese açık olan. Solcu olmayan, sosyalist olmayanlarına da...
Bu yapı, bu basit ve yalın cümleleri yaygınlaştırmalı. İnsan, insan...
Artık başka ve daha solda bir yolu yok sürecin.
Varılır o barışa ve demokrasiye yakın bir yere, gerekirse epey savaşarak, yığın gösterileriyle, hep öğrenerek ve ulusal dayanışmayla.
Ondan sonra daha sola gitmek istemenin bir anlamı ve oluru yeşerir.
Ama ancak o zaman!
O sınıflarda o çocukların haklı bulduğu şeyler yaşanıyor bu ülkede ve o çocuklar gerçekten kendilerince vicdanlı ve seçilmiş duruşlarıyla soluk alıyor bu ülkede. Sayıları ise 50 milyondan fazla.
Bizi bekleyen iç savaş değil, değişik kent katliamları ve internet çağının ilk olağanüstü hali olmasa da ilk sıkıyönetimleri diye korkuyorum ama diğer ihtimal da daha iyi değil aslında.
No comments:
Post a Comment