İzmirizmir.net'ten: 24 Kasım 2009 19:25
BEN BİR ENTEL GAFİLİM
Pervin Mısırlıoğlu E.
Tüm Yazıları
Yazık ki "gavur"luğunu unuttu İzmir, kendini "taş devrinde" sanıyor. Kendi "açılım"sızlığının suçunu başkalarında arıyor. Zaman içinde demokrasi ruhunu kaybetmiş şovenizme ve ırkçılığa soyunmuş bazıları. Batının en batısında, denizin kıyısında "malum" "dağcılara" özenmiş.
Yakışmıyor taş atmak o ellere, gül atan eller gül kokar, dikeninden kan aksa da...
"Malum" arkadaşlar "malum" arkadaşlara faşist mi demişler? Yok canım "taşist" onlar. Yani eline şehir içinde bulamayacağın kadar büyük kaya parçalarını "dağdan" indirtip getirten "malum" arkadaşlar, şehir eşkıyalığına başvurunca, buna "taşist" saldırganlık adı veriliyor. Ki bu da hiç abartılı bir ifade değil! Hele bir de bunu "medya" deresinden toplanan taşlarla yaparlarsa... Oooo ne büyük gövde gösterisi.
Hakan Akçura’nın traji-komik önerisini kabul edelim ve İzmir’e ilk kurşun anıtından sonra biz de “Taş Atan Eller” abidesi konduralım.
Yoksa taş atan ellerin kırılsın diyen biri çıkacak diye beklersen geçmiş olsun. Senin elin barış için kalem sallayanlara uzanır ve sen yanlış adama kalem kırarsın.
Barış olma ihtimaline, demokrasi umma talebine, liberal ve özgürlükçü hayallerine boş işler diye bakarlar.
Atılan taş kalır kuyunun dibinde. Sivas’ın imajını nasıl Madımak belirlerse (ki yanlış, ki haksızlık) atılan taş baş yarar. Suya yazdığımız tarih taşa geçer. Cem Uzan bir “tarih” yazdı zaten İzmir’de, bu da ikinci taş devri olarak kayıtlara geçer.
İzmirli olmak neredeyse utandıracak beni! Doğuştan beni tanımlayan bilgilerimi siliyorum.
Nüfus cüzdanımı denize döktüm. Bulup çıkaran olursa hükümsüzdür ve hatta lüzumsuzdur.
Çünkü ben kentli olma bilincimi henüz kazanamamışken şimdi bir de kendimi kaybettim devşirme göçebelerin içinde.
Kabarık entarilerimizle, tüllü, süslü şapkalarımızla, beyaz güneş şemsiyelerimizle, Kordon Boyu’nda faytonlara binip baloya giderken aaaa o da nesi “kart kurt” lar sardı her bir yerimizi… Bunlar kuyruklu Kürtler, Allahın kroları ne işleri var bizim yıllar içinde ellerimizle kuruttuğumuz İzmir’de. Ay kıçımızı açamayacak mıyız, ay yoksa başımızı mı kapattıracaklar bize? Kırmızı giymiş türbanlı kadının, bir de parfüm sürmüşüne lağım faresi muamelesi yapmaktan, kendi yüzümüzün ne çirkin şekil aldığını görmeyiz. Erken iner hasis kırışıklıklar yüzümüze, erken iner hoşgörüsüzlük yüzümüze. İğrenti ve bulantının yersiz kullanışını yüreğimize, gözlerimize toplarız. Bayrak… Bütün dünya milletlerinin saygın bir simgesi. Tarihi liderler, bütün ülkelerin saygın geçmişi. Lütfen rica ediyorum kırmızı ve beyaz renklerinden beni soğutmayın. Bırakın Atam da rahat uyusun.
Süpürgeli cadılar gibi bayrakkkk, Atatürkkkk, Vatannnn yahut parrrraa ama hazırdannn, rantttttdan olanından diye inleyip, inlettirmeyelim ortalığı.
Mutlaka yaşatmamız gereken kitapçıları, illaki görmemiz ve duymamız gereken arka sokakların şarkılarını öğrenelim. Böbürlenmekten vazgeçip;
Biz şimdi rakı, rokayı bunlarla mı şeedicezz? Denizin kıyısındaki bütün o “gavur”un yaptığı harika taş yapıları yıkıyoz. Yerine muazzam çirkin, ucube apartmanları dikiyoz. Ne meltem gelir içlerine medar-ı iftiharımız Alsancak’ımıza ne de Kadifekale’mizin burçlarına kahve köpüğü kokuları. Şimdi bir de Kordon’u sarmış cafeler ve tipsiz herifler, nolcak bu halimiz?
Biz zaten Çeşme’de serinler, evlerimizde pinekler, alışverişimizi komşumuzdan ya da dostumuzdan ya da hadi haksızlık etmeyelim bir ahbabımızdan bile yapmayız! Bizim sevgisizliğimiz kendimize, bizim aşağılık kompleksimiz “asıl” gavurlarımızdan sonra bir türlü “gavurlaşamamamız”dan. Biz İzmir’in genetiksel mirasına sahip olamayız çünkü biz devşirmeyiz. Hiç birimiz tarihi mekanların kıymetini bilmedik. Hiç birimiz İzmir için düşünmedik. İzmir bence dış gebelik yaşıyor her daim. Aidiyet geliştirdiğini sanarak boşuna gülünç duruma düşüyor. Kimse bir gram ilerlemediğini söylerken aslında en saf duygularını dile getiriyor. Sonra da taşı gediğe pardon taşı “malum” arkadaşlara attığını sanırken kendi başını yarıyor… İzmir sonradan görme “gavur”luğunu kusuyor. O, Türkiye gibi, demokrasisi olmayan Cumhuriyetimizdeki safralarını kusuyor...
Sintinenizi Ege’nin mavi sularına boşaltmayın arkadaşlar! Kimler mi? Onlar kendilerini bilir “malum” arkadaşlar.
Nüfus cüzdanımı denize döktüm. Bulup çıkaran olursa hükümsüzdür ve hatta lüzumsuzdur.
Doğuştan beni tanımlayan bilgilerimi siliyorum. Sünni bölümünü Alevi, kimlik bölümünü Kürt, Yahudi, Ermeni, Boşnak, Arnavut, Bulgar diye düzenliyorum. Beni bu şekilde kabul etmeyenlerin, bugünden itibaren beni hatebook (nefret kitabı) larına koymalarını rica ediyorum. Beni YOKSAYın, beni GİZleyin, beni ÖTEKİleyin lütfen. Yalvarıyorum beni bu saldırgan ve barışçıl olmayan dünyadan SİLin.
Bıktım bu ikiyüzlülükten! BEN BİR ENTEL GAFİLİM.
Dersim, Dersin, Dersim-iz Demokrasi.
Sevgi ve Saygılarımla,
No comments:
Post a Comment