19.11.10
VİDEFESTA’10 programıyla göz kamaştırıyor
Bu sene "Arşivleme Humması / Archive Fever" ana başlığını taşıyan VİDEFESTA’10 Uluslararası Medya Sanatları Festivali, 22-28 Kasım tarihleri arasında Ankara'da düzenleniyor ve görünüşe bakılırsa Ankara'lı videoseverlerin yorulmak bilmez "yer/yol/yordam göstericisi", merak ve bilgi gidericisi, festival düzenleyicisi Ege Berensel, bu kez de Özge Çelikaslan'ı yanına alarak, Goethe Institute Ankara'nın verdiği destekle, bize yine çok zengin bir festival programı sunuyor.
40jahrevideokunst.de (Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı), Başa Sar ve Başlat (İngiliz Video Sanatının İlk Yılları), İktidar Hakkında Bir şey (1990'lardan 2000'lere Rus Video Sanatı) ve Türkiye Video Sanatının Kısa Tarihi, Festival'in dört temel bölümünün adları.
Festival benim 2010 yapımı Kürtçe Dersi 1, Kürtçe Dersi 2 isimli iki kısa videomu, 2006 tarihli İsveç Göçmen Dairesi'ne Açık Mektup ve 2007 tarihli iki bölümlü Günaydın isimli video performanslarımı sergileyecek. Sözkonusu dört işim de Türkiye'de ilk kez sergileniyor.
Festivalin basın bülteni şöyle:
VİDEFESTA’10 22-28 tarihleri arasında Ankara’da “Arşivleme Humması” temasıyla Video/Yeni Medya sanatının çok önemli işlerini sergileyecek-gösterecek. Joseph Beuys’un Documenta 5’te yaptığı performansın video kaydından, Ulrike Rosenbach’ın hiç bilinmeyen işlerine, Alp Zeki Heper’in 60'larda yaptığı deneysel kısa filmlerin remixinden, Bilge Karasu’nun Ankara Radyosu tarafından kaydedilen “Çeşitlemeli Korku” ses işine kadar 104 sanatçının 129 işi izleyici karşısına çıkacak.
Bu yıl ilki düzenlenen VİDEFESTA’10 Uluslararası Medya Sanatları Festivali bu yılki teması “Arşivleme Humması”. Bu festival için dört ayrı video arşivleme ve tarih projesi festivale davet edildi: 40jahrevideokunst.de (Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı), Başa Sar ve Başlat (İngiliz Video Sanatının İlk Yılları), İktidar Hakkında Bir şey (1990'lardan 2000'lere Rus Video Sanatı) ve Türkiye Video Sanatının Kısa Tarihi, Festival'in dört temel bölümünün adları.
40jahrevideokunst.de (Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı) bölümünde Joseph Beuys’un Documenta 5’te yaptığı performans Video kaydı olmak üzere yeni restore edilen bilinmeyen iki videosu, Video sanatının kurucularından Klaus vom Bruch ve Ulrike Rosenbach’ın 1970lerde yaptığı hiç bilinmeyen çalışmaları, Başa Sar ve Başlat (İngiliz Video Sanatının İlk Yılları) bölümünde Tina Keane’den John Adams’a İngiliz Video sanatının önemli işlerinden bir toplam, İktidar Hakkında Bir şey (1990'lardan 2000'lere Rus Video Sanatı) bölümünde Oleg Kulik’ten ZERGUT Gruba iktidar ilişkilerini sorgulayan Rus Video sanatı örneklerine, Türkiye Video Sanatının Kısa Tarihi bölümünde Alp Zeki Heper’in 60'larda yaptığı deneysel kısa filmlerin remixinden, Bilge Karasu’nun Ankara Radyosu tarafından kaydedilen “Çeşitlemeli Korku” ses işine kadar önemli ve ilk kez izleyici karşısına çıkacak 128 iş gösterilecek.
VİDEFESTA’10’nun bu seneki çerçeve kavramı “Arşivleme Humması”, Derrida’nın Mal d’Archive kitabında kullandığı bir kavramdan geliyor. Derrida burada arşivin, arşivciliğin bir yapısökümüne girişirken, özellikle sayısal saklama teknolojilerinin, internetin arşivselliği ne hale getirdiğine değiniyordu. Lev Manoviç Veritabanı Anlatısı kavramıyla veritabanı mefhumunun video üretim süreçlerini nasıl dönüştürdüğünü göstermişti. Dizga Vertov Kameralı Adam’ı dev bir Kinok ordusunun çektiği binlerce filmlik bir arşivden devşirmişti. Esfir Shub Buluntu Film fikri yoluyla arşivseliği ilk kez film üretimine soktu. Heidegger 1967’de Wegmarken’in girizgâhına not düşmüştü: Belki de tarih ve tarihin bize sundukları tek tipleşmiş enformasyon deposundaki yerini kolayca alacak ve böylece denetim altındaki insanlığın kaçınılmaz olarak muhtaç olduğu planlamanın hizmetine sunulacak. Bu enformasyon telaşı içinde düşünme de sonlanacak mı, yoksa düşünmenin kökenleri tarafından sunulan, kendisinden bile saklanmış bir yeraltı geçidi onun misyonu için korunmuş mudur, bir soru olarak kalacak. Bu arşivleme, tasnif ve saklama ideolojileri bu seneki festivalin sorusu olacak.
Hollanda Başkonsolosluğu'nun ve Goethe-Institut Ankara desteği ile yürütülecek festivalin bu seneki sergi ve program yapımcısı Ege Berensel. Goethe-Institut Ankara’da yapılacak festivalin tüm gösterimleri ücretsiz olarak izlenebilir.
Festivalin belki de en çarpıcı bölümü olan “40jahrevideokunst.de” Goethe Institute Ankara sitesinde şöyle tanıtılıyor:
RECORD > AGAIN!
40jahrevideokunst.de
Dijital Miras: 1963 Yılından Günümüze Almanya’da Video Sanatı
“40jahrevideokunst.de” Federal Kültür Vakfı’nın, Wulf Herzogenrath öncülüğünde hayata geçirilen bir projesidir. Goethe-Institut bu işbirliği çerçevesinde DVD inceleme edisyonunun uluslararası aktarımını üstlenmiştir.
Günümüzde video tarihinin araştırılması öncelikle, son on yirmi yılın görsel-işitsel materyalinin yeniden izlenebilir hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Pek çok materyal müze depolarında, sanatçı atölyelerinde unutulmuş, hiç izlenememiştir. Tuhaf dörtgen ya da beşgen kasetlerdeki pek çok kayıt ya yok olmuş ya da bozulmuştur. Zaten bantlar yavaş yavaş eriyip yapışmaya başladığından zar zor çalıştırılabilmektedir. Bu tahribata bir son vermek amacıyla 2004 yılında Karlsruhe Sanat ve Medya Teknolojisi Merkezi’nde, tedavülden kalkmış video sistemleri için bir laboratuvar kurulmuştur. İşler durumda olan çok sayıda tarihi materyalin modern dijital teknolojiyle birleştirildiği bu laboratuar, 60’lı ve 80’li yıllar arasındaki döneme ait olan ve artık kullanılamayan 50’den fazla video formatının yeniden izlenebilir hale getirilmesini ve yüksek kalitede dijitalleştirilerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır.
En önemli hedef, kayıtların sınırlı dayanma süresi nedeniyle ciddi bir tehlike altında olan video sanatının kültürel mirasının kurtarılması, bakımı ve aktarılmasıdır. Bu inceleme edisyonu Almanya’daki video sanatının 40 yıllık tarihine genel bir bakışın yanı sıra uluslararası medya sanatı piyasasıyla bir karşılaştırmada bulunmayı da mümkün kılmaktadır.
DVD-İnceleme Edisyonu son 40 yıla ait 50 kadar video çalışmasını sergileyerek, Alman video sanatının çeşitliliğini örneklerle sunuyor. Bu projede Josef Beuys’un Documenta 5'te sergilediği boks maçı, Klaus vom Bruch ve Ulrike Rosenbach’ın 1977 yılında yaptıkları ve hiç bilinmeyen bir çalışmaları, Wolf Kahlen’in altı ekranda gösterilmiş olan "Kuzular" adlı çalışması ve Marcel Odenbach, Peter Weibel, Ursula Wevers gibi daha bir çok sanatçıların çalışmaları yeralmaktadır.
Deutsch:
RECORD > AGAIN!
40jahrevideokunst.de
Digitales Erbe: Ausstellung zur Videokunst in Deutschland von 1963 bis heute
"40jahrevideokunst.de“ ist ein von Wulf Herzogenrath angeregtes Initiativprojekt der Kulturstiftung des Bundes. Das Goethe-Institut hat die internationale Vermittlung der DVD - Studienedition im Rahmen dieser Kooperation übernommen.
Videogeschichte erforschen bedeutet heute vor allem zunächst einmal, das audiovisuelle Material der vergangenen Jahrzehnte wieder sichtbar zu machen. Vieles lagert vergessen in Museumsdepots und Künstlerateliers, ohne dass es angeschaut werden kann. Auf seltsamen quadratischen oder auch fünfeckigen Kassetten gespeicherte Inhalte sind verschwunden oder defekt. Die Bänder selber sind zudem kaum mehr lauffähig, da sie begonnen haben, sich allmählich aufzulösen und zu verkleben. Um diesen Verfall zu stoppen, wurde 2004 am Karlsruhe Zentrum für Kunst und Medientechnologie das Labor für antiquierte Videosysteme eingerichtet. Inzwischen verfügt es über einen großen funktionierenden historischen Gerätepark gepaart mit moderner digitaler Technik, der es möglicht, über 50 obsolete Videoformate der 60er bis 80er Jahre wieder sichtbar zu machen, hochwertig zu digitalisieren und damit für die Nachwelt zu erhalten. Wesentliches Ziel ist die Rettung, Pflege und Vermittlung des kulturellen Erbes der Videokunst, deren Fortbestand und Bewahrung durch die begrenzte Haltbarkeit ihrer Speichermedien akut gefährdet ist.
Diese Studienedition bietet einen historischen Überblick über 40 Jahre Videokunst in Deutschland sowie einen Vergleich mit der internationalen Medienkunstszene. Darunter sind u. a. der berühmte Boxkampf, den Joseph Beuys 1972 auf der documenta 5 veranstaltete, die Rekonstruktion der auf sechs Monitoren gezeigten Arbeit "Schafe" von Wolf Kahlen, Marcel Odenbach, Peter Weibel, Ursula Wevers.
Festival'in zengin programı ise şöyle:
VİDEFESTA’10
Uluslararası Medya Sanatları Festivali
International Festival of Media Arts
22-28.11.2010
Goethe-Institut Ankara, Atatürk Bulvarı No 131, Bakanlıklar, Ankara
Sanatçılar/Artists:
Sanatçılar/Artists:
John Adams, Hakan Akçura,Viktor Alimpiev, Peter Anderson, Chris Meigh Andrews&Gabrielle Bown, Selda Asal, Nancy Atakan&İpek Duben, Kevin Atherton, Joseph Beuys, Viktoriya Begalskaya, Bielicky, Christoph Blasé, Ian Bourn, Claus Böhmler, Ian Breakwell, Klaus vom Bruch, Vladimir Bystrov, Aristarkh Chernyshev&Vladislav Efimov, Gerd Conradt, David Critchley, Holger Czukay, Lutz Dammbeck, Ali Mahmut Demirel, Klaus P...eter Dencker, Peter Donebauer, Pavel Dubo, Catherine Elwes, Factory of Found Clothes, Wolfgang Flatz, Michael Geissler, Judith Goddard, Gliuklya, Dmitry Gutov&Radek Group, Genco Gülan, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, David Hall, Gusztáv Hámos, Steve Hawley, Alp Zeki Heper, Rudolf Herz, Jochen Hiltmann, Brian Hoey&Wendy Brown, Nan Hoover Foundation, Madelon Hooykaas&Elsa Stansfiel, Oktay İnce, Anna Jermolaeva, Wolf Kahlen, Başak Kaptan, Bilge Karasu, Yakov Kazhdan, Tina Keane, Korpys&Löffler, Elena Kovylina, Tamara Krikorian, Gerd Kroske, Edmund Kuppel, Oleg Kulik, Levent Kunt, Mike Leggett, Stephen Littman, Anton Litvin, Urs Lüthi, Digne Meller Marcovicz, Marcello Mercado, Prigov Family Group, Stuart Marshall, Ernst Mitzka, Michael Morgner, Marcelline Mori, Heike Mutter, Susanne Ofteringer, Marcel Odenbach, Özhan Önder/Belit Sağ (VİDEA), Ferhat Özgür, C.O. Paeffgen, Stephen Partridge, Clive Richardson, Guia Rigvava, Klaus Rinke, Ulrike Rosenbach, Reiner Ruthenbeck, Ulrich Rückriem, Gustav-Adolf Schroeder, Walter Schröder-Limmer, HA Schult, Gerry Schum, Kirill Shuvalov, Tony Sinden, Wolfgang Stoerchle, Alper Şen, Candaş Şişman, UTV, Dmitry Vilensky, F. E. Walther, Peter Weibel, Ursula Wevers, Paul Wiersbinski, ZERGUT Group
PROGRAM
22 Kasım/November 2010, Pazartesi/Monday
11:00-12:40
Christoph Blasé, Beuys Boxkampf/Beuys’un Boks Maçı, 9’ 32’’, 1972.
Bielicky, Die Fettecke von Joseph Beuys/Beuys’un Yağ Köşesi, 39’ 26’’, 1986-87.
Claus Böhmler, Wir malen mit dem Rot des Kohls/Lahananın Kırmızısıyla Resim Yapıyoruz, 14’ 04’, 1974.
Klaus vom Bruch, Die Entführung eines Kunsthändlers ist keine Utopie mehr/Bir Galericinin Kaçırılması Artık Ütopya Değildir , 6’ 46’’, 1975.
Gerd Conradt, Gretchen Dutschke, 14’ 36’’, 1985/2009.
Holger Czukay, Jahresrückblick mit Cool in the Pool/ Cool in the Pool ile Geçen Yıla Bakış, 15’ 47’’, 1982.
13:00-14:40
Lutz Dammbeck, Herakles/Herkül, 10’ 28’’, 1984.
Klaus Peter Dencker, Starfighter-Geschichte eines Fronteinsatzes aus der Trilogie-Visuelle Poesie/Starfighter-Trilojiden Bir Cephe Operasyonu Öyküsü-Görsel Şiir, 6’, 1970.
Wolfgang Flatz, Toni, (ein Satz, der sich wiederholt)/Toni (Tekerrür eden bir cümle), 11’’, 1981.
Gusztáv Hámos, Seins Fiction II: Der Unbesiegbare/Science Fiction II: Yenilmez, 25’ 20’’, 1983/87.
Rudolf Herz, Das Haus der Kunst abtragen/Sanat Evini Yıkmak, 36’ 39’’, 1980.
Jochen Hiltmann, Für Künstler/Sanatçılar İçin, 13’ 31’’, 1972.
15:00-16:40
Nan Hoover Foundation, Movements in Light/Işıktan Devinimler, 16’ 36’’, 1975-76.
Wolf Kahlen, Achtung Aufnahme/Dikkat, Çekim Var, 22’ 52’’, 1980/2001.
Korpys/Löffler, Sammelstelle für Alt-Fernsehgeräte/Eski Televizyon Toplama Yeri, 7’ 52’’, 1995.
Gerd Kroske, Cassiber, 28’ 50’’, 1988-1989.
Edmund Kuppel, filmen – filmer – In 4 Minuten um die Welt/film çekmek-filmci-Dört Dakikada Devr-i alem, 5’ 8’’, 1975.
Urs Lüthi, ohne Titel/Başlıksız, 3’ 5’’, 1973.
15:00-18:40
Digne Meller Marcovicz, Über Wilhelm Reich-Viva Kleiner Mann/Wilhelm Reich Üzerine-Yaşa Küçük Adam, 90’, 1987.
19:00 Festival Açılışı (Festival Opening)
23 Kasım/November 2010, Salı/Tuesday
11:00-12:40
Marcello Mercado, Das Kapital/Kapital, 60’, 1999-2000.
Ernst Mitzka, Valeska Gert: Das Baby, der Tod/Valeska Gert: Bebek, Ölüm, 5’ 59’, 1969
Michael Morgner, M. überschreitet den See bei Gallenthin/M., Gallenthin’de Yürüyerek Gölü Geçer, 14’ 36’’, 1981.
Heike Mutter, Ekstase 1/Çoşku 1, 6’40’’, 1998.
13:00-14:40
Michael Geissler, “Nico”, 17’ 48’’, 1974.
Susanne Ofteringer, Nice Icon/Güzel İkon, 25’ 49’’, 1993.
Marcel Odenbach, Gespräche zwischen Ost und West/Doğu ve Batı Arasında Konuşmalar, 3’ 20’’, 1978.
C.O. Paeffgen, Erst das Hemd, dann die Kunst/Önce Gömlek, Sonra Sanat, 10’ 16’’, 1975.
Klaus Rinke, Wasser holen, Wasser bringen, Wasser schütten/Su taşımak, Su getirmek, Su dökmek, 6’, 1971.
Ulrike Rosenbach, Good luck for a better art/Daha iyi bir sanat için iyi şanslar, 5’ 12’’, 1977.
Ulrich Rückriem, Teilungen/Bölünmeler, 8’, 1971.
Ulrich Rückriem, Kreise/Daireler, 10’, 1971
Ulrich Rückriem, Diagonalen/Diyagonaller, 2’, 1971.
15:00-16:40
Reiner Ruthenbeck, Objekt zur teilweisen Verdeckung einer Videoszene/Bir Video Ekranını Kısmen Örtmek İçin Nesne, 31’ 45’’, 1974.
Gustav-Adolf Schroeder, Festival Genialer Dilletanten/Dahiyane Acemiler Şenliği, 10’ 5’’, 1981.
Walter Schröder-Limmer, Debatte/Tartışma, 11’’ 53’’, 1977-78.
telewissen-video, Der Magische Spiegel/Büyülü Ayna, 5’ 18’’ 1970-2008.
HA Schult, Medienhaus Ruhrtour/Ruhr Turu, 9’ 48’’, 1978.
Gerry Schum, Interview documenta/documenta Söyleşisi, 11’ 25’’, 1972.
Wolfgang Stoerchle, Untitled (Lamp Performance)/Başlıksız (Lamba Performansı), 2’ 31’’, 1972.
Wolfgang Stoerchle, Sue Turning, 12’, 1973.
17:00-18:40
UTV, Hans Christian Dany, Wochenschau/Haftaya bakış, 33’ 21’’, 1995.
F. E. Walther, Demonstration-Demonstration Werksatz zur documenta/documenta İçin Yapılan Çalışma Programı Nümayişi, 23’ 54’’, 1972.
Peter Weibel, Publikum als Exponat/Sergilenen Nesne Olarak Seyirci, 17’ 48’’, 1969.
Ursula Wevers, Horizontales/Vertikales Springen/YatayDikey Sıçrama, 12’ 29’’, 1979.
Paul Wiersbinski, King Nothing/Şeyimin Kralı, 5’ 56’’, 2008.
24 Kasım/November 2010, Çarşamba/Wednesday
11:00-12:40
John Adams, Stories/Hikâyeler, 13’, 1982.
Peter Anderson, Eyebath/Gözbanyosu, 8’, 1977,
Kevin Atherton, In Two Minds/İki Gönülde (2 screen version), 25’, 1978.
Ian Bourn, Lenny’s Documentary/Lenny’nin Belgeseli, 45’, 1978.
Ian Breakwell, In the Home/Evde, 10’, 1980.
13:00-14:40
David Critchley, Pieces I Never Did (3 screen version)/ Asla Parçalamadım (3 Ekranlı Düzenleme), 31’, 1979.
Peter Donebauer, Circling/Topaç, 12’, 1975.
Catherine Elwes, Kensington Gore, 15’, 1981.
Judith Goddard, Time Spent/Yiten Zaman, 12’, 1981.
David Hall, TV Interruptions (7 TV Pieces)/TV Fasılaları (7 TV Bölüm), 23’, 1971.
Mick Hartney, State of Division/Bölünme Hali, 5’, 1978.
Steve Hawley, The Extent of Three Bells/Üç Çanın Mertebesi , 5’, 1981.
Brian Hoey/Wendy Brown, Flow/Akış, 17’, 1977.
15:00-18:40
Madelon Hooykaas/ Elsa Stansfield, Split Seconds/Lahzalar, 11’, 1979.
Tina Keane, Clapping Songs/Şak Şak Şarkıları, 6’, 1979.
Tamara Krikorian, Vanitas/Beyhude, 8’, 1977.
Mike Leggett, The Heart Cycle/Devr-i Kaim, 9’, 1973.
Stephen Littman, Mirror/Ayna, 5’, 1979.
Stuart Marshall, Go thru the Motions/İsteksizce Yap, 8’, 1975.
Chris Meigh Andrews/Gabrielle Bown, Continuum/Süreklilik 5’, 1977.
Marcelline Mori, 2nd and 3rd Identity/2nci Ve 3ncü Kimlik, 10’, 1978.
Stephen Partridge, Monitor/Monitör, 6’, 1975.
Clive Richardson, Video Sketches/Video Taslakları, 22’, 1972.
Tony Sinden, Drift Guitars/Elektirikli Gitarlar, 21’, 1975.
25 Kasım/November 2010, Perşembe/Thursday
11:00-12:40
Guia Rigvava, You Can Rely On Me/Bana Güvenebilirsin, 1’29’’, 1993.
Gliuklya (Natalia Pershina-Yakimanskaya), Secret Advice/Mahrem Nasihat, 2’40’’, 2004.
The Blue Noses Group (Vyacheslav Mizin, Alexander Shaburov), New Russian Charades/Yeni Rus Sessiz Sineması, 2’20’’, 2004.
Prigov Family Group (Dmitry Alexandrovich Prigov, Natalia Mali, Andrei Prigov), The People and the State: Together We Build a New Russia/Halk ve Devlet: Biz, Birlikte, Yeni Rusyayı İnşaa Ediyoruz, 7’22’’, 2003.
Anton Litvin, Restoration/Tecdit, 11’ 19’’, 2006.
Pavel Dubo, Putin Karaoke, 50’’, 2005.
Dmitry Gutov&Radek Group, Demonstration/Nümayiş, 2’ 50’’, 2002.
ZERGUT Group, A Visualization of Domestication, or a Special Case in Contemporary Ornithology/Ehlileştirmrnin Görselleştirilmesi ya da Kuşbiliminde Özel bir Durum, 3’20’’, 2002.
Viktoriya Begalskaya, Nutcrackers/Cevizkırıcıları5’58’’, 2004.
Dmitry Vilensky. Contact/Temas, 4’40’’, 2002.
Oleg Kulik, I love Europe, Europe Does Not Love Me/Avrupa’yı Seviyorum, Avrupa Beni Sevmiyorum, 6’, 1996.
Anna Jermolaeva, 3 min. trying to survive/3 dakikada hayatta kalmaya çalışmak, 3’ 2000.
Aristarkh Chernyshev&Vladislav Efimov, Schwarzen Ecke/Siyah Köşe, 2’21, 2002.
Elena Kovylina, Waltz/Vals, 5’55’’, 2001.
Factory of Found Clothes (Natalia Pershina-Yakimanskaya-Gluklia & Olga Egorova), Scarlet Sails/Kırmızı Yelkenler, 7’, 2005.
Kirill Shuvalov, Massacre/Katliam, 59’’, 2003.
Viktor Alimpiev, Is it yours?/Senin mi?, 2’18’’, 2004.
Yakov Kazhdan, Mona Lisa/Monaliza, 58’’, 2005.
Vladimir Bystrov, Magnificat/Şaşkınlık, 5’05’’, 2005.
13:00-14:40
Özlem Günyol & Mustafa Kunt, On The Stage, 3’ 30’’, 2010.
Genco Gülan, Frigo, 26’ 32’’, 2008.
Genco Gülan, La mer, 5’ 50’’, 2008.
Genco Gülan, Su Altında 5 Vakit/5 Times A Day Under Water, 7’ 06’’, 2009.
Selda Asal, Who was I, for Real?/Sahi Ben Kimdim?, 10’ 22’’, 2008
Selda Asal, See Me!/Beni Gör!, 11’ 40’’, 2008.
Selda Asal, All Pale/Herşey Solgun, 4’, 2009.
15:00-19:40
Hakan Akçura, Kürtçe dersi / Kurdish lesson (1), 28’’, 2010.
Hakan Akçura, Kürtçe dersi / Kurdish lesson (2), 22’’, 2010.
Hakan Akçura, Öppet brev till Migrationsverket/İsveç Göçmen Bürosu'na Açık Mektup, 50’ 53’’, 2006.
Hakan Akçura, Godmorgon/Günaydın, 2 Ekranlı Video Düzenleme/2 Screen Video Instalation, 7’ 31’’+93', 2007.
Ferhat Özgür, I Can Sing, 7’, 2008
Ferhat Özgür, Metamorphosis Chat / Metamorfoz Muhabbet, 9’ 75’’, 2009.
26 Kasım/November, 2010, Cuma/Friday
11:00-12:40
Oktay İnce, Müstehcen/Dirty, 4’ 5’’, 2005.
Oktay İnce, Rendu, 5’ 50’’, 2007.
Oktay İnce, Naturel ile Futurel, 10’, 2006
Oktay İnce, Vokal Anestezi, 23', 2004
Oktay İnce, Dağın Ardında/Behind the Mountain, 47’, 2005.
13:00-14:40
Ali Mahmut Demirel, The Tunnel, 3’ 26’’, 2005.
Ali Mahmut Demirel, We (all) search, 3’, 38’’, 2005.
Nancy Atakan&İpek Duben, Thinking Garbage/ Düşünen Çöp, 2’ 15’’, 2005
Nancy Atakan, Lost Suitcase/Kayıp Bavul, 3’ 34’’, 2009.
Candaş Şişman, Flux, 4’ 43’’, 2010.
Candaş Şişman, Avatar, 6’ 35’’, 2009.
Candaş Şişman, Retory, 3’ 25’, 2007.
Candaş Şişman, Edicisum, 3’ 8’, 2008.
Alp Zeki Heper, Siyahlı Kadının Kokusu/Le parfum de la Dame En Noir, 5’ 54’’, 1962.
Alp Zeki Heper, Şafak/L’Aub, 7’ 44’, 1963.
Bilge Karasu, Çeşitlemeli Korku-5 Ses İçin/Fear Variations-For 5-Voice Chorus, Ses-Sound, 8’ 50’’, 1975.
Levent Kunt, Le Spectacle, 18’, 2009.
Başak Kaptan, Teras/Terrace, 1’ 8’’, 2008.
Alper Şen, Hafıza, 6’, 2003
Alper Şen, Mayın, 8’, 2009
15:00-18:40
Özhan Önder/Belit Sağ (VİDEA), Temiz Giysiler, 30’, 2010.
Güncelleme:
Özhan Önder/Belit Sağ (VİDEA), Temiz Giysiler, 30’, 2010.
Clean Clothes Campaign (Temiz Giysi Kampanyası) CCC’nin Uluslararası Forumu’nu (IF) 22-26 kasım tarihleri arasında Birleşik Metal Sendikasının Gönen’deki Kemal Türkler Tesislerinde gerçekleştireceği 100’ü aşkın ülkeden 250’ye yakın işçi, sendikacı, aktivist ve a...lan örgütlenmesi yapan kişi ya da grubun katılacağı toplantılar, VİDEA’dan Özhan Önder, Belit Sağ tarafından videolanacak, aktivistlerle yapılan röportajlar festivalle aynı tarihte gerçekleşecek bu etkinliğin içerisinde gün be gün gösterilecek ve son gün saat üçte etkinliğin videosu sergilenecek.
15.11.10
Sanat tarihinin çöp tenekesi - Ben Lewis
Ben Lewis'in Prospect dergisinin 24 Mayıs 2010 tarihli 171. sayısında "The dustbin of art history" başlığıyla yayınlanan makalesinin Fırat Genç tarafından yapılan ve Bir+Bir dergisinin altıncı sayısında yayınlanan çevirisi
Damien Hirst’ün geçtiğimiz ekim ayında Wallace Koleksiyonu’nun yanıbaşında düzenlediği sergideki resimler iğrençti. Pek çok eleştirmen, deliye dönmüş halde, bu işlerin Poussin ve Rembrandt’ın eserlerinin yanına bile yaklaştırılmaması gerektiğini haykırıyordu. Benim sergiyi ziyaretim çok kısa sürdü. Ama çıkışa doğru aceleyle koştururken farkettim ki, tüm bu eleştirmenler aslında yanılıyordu. O an zihnimi çelen, 18. yüzyıl Fransız ressamı François Boucher’nin devasa merdiven boyunca sıralanmış, şeffaf giysileri içindeki yarı çıplak kızlarla ve pembe putti’lerle dolu görkemli gündoğumu ve günbatımı kanvasları oldu. Fransız rokokosu koleksiyonuyla meşhur Wallace Müzesi, tam da Hirst’ün “Kayıp Aşk Yoktur – Mavi Resimler” başlıklı sergisi için olabilecek en mükemmel ortamı sunmuştu.
Zira son yirmi yılın güncel sanat ortamının genişçe bir kesimiyle –ki burada yalnızca Hirst, Jeff Koons ve Takashi Murakami gibi manşetlerden inmeyen pahalı sanatçıların işlerini değil, kamuya ait galerilerin bünyesinde çalışan kavramsal sanatçıların pek çoğunu da kastediyorum– hoppalığı, lüksü ve sanat-seviciliği yücelten, yozlaşmış, yolsuzluklara boğulmuş eski düzenin himayesine sığınmış Fransız rokokosu arasındaki paralellikler gözden kaçacak gibi değil.
Boucher’nin sanatı, Barok ekolün uhdesinde taşıdığı klasik ve Hıristiyan değerlerinden kopuşu ve de tehlikeden, çatışmadan ve ahlâkî ilkelerden arınmış, soft pornonun cennet vadisine geçişi temsil ediyordu. Benzer şekilde Hirst’ün işi de, sanattaki “burjuva emanetlerini” gözümüzü hoş etmekten öteye geçmeyen duygu yüklü görsel mecazlar mertebesinde gören modernizmden kopuşu temsil ediyor.
İktisadî ve siyasal sistemin 1789 devrimindeki kanlı sonuyla birlikte rokoko da bitti. Yunanistan krizi ve Goldman Sachs bir yana, böylesi bir kader güncel sanattan henüz ırak görünüyor. Ancak rokoko, sanat tarihinde o nihaî düşüşü yaşamış onlarca büyük akımdan sadece biri. Bir başka örnek, 19. yüzyıl sonunda romantizm ve neo-klasisizmin akademizm ve salon sanatına dönüşmesiyle yaşanmıştı. 16. yüzyılda ise İtalyan Rönesansı’nın vardığı yer manierizmin güvenli kolları olmuştu.
Bu türden bir sanat o kadar da “kötü” değildir aslında. Geç dönem üslûplar güzellikleriyle gözümüzü kamaştırabilir, ölçekleriyle bizi şaşırtabilir, ustalıklarıyla bizi etkileyebilir ya da aşırılıkları ve şatafatlarıyla bizi afallatabilirler. Zamane eleştirmenlerinin övgüleri arasında çağın ruhunu cümle âleme duyururlar.
Boucher (1703-70) örneğin, hayatı boyunca iyi para getiren işler yaptı. Aynı şey, sanatın beklenmedik bir patlama yapıp sanatçıların bol kazançlı meşhur şahsiyetlere dönüştüğü geç 19. yüzyılın İngiltere ve Fransa’sındaki akademizm ve salon sanatı için de geçerlidir. Fransız akademik ressamı William-Adolphe Bouguereau (1825-1905) bir meslektaşına “benim her bir dakikam 100 frank” demişti. John Ruskin, 1871 yılında Fransız sanatçı Jean-Louis Meissonier’nin (1815-91) Napolyon savaşlarından birini tasvir ettiği 1814 adlı tablosuna 1000 Gine ödemişti. Ruskin, 1877’de aynı resmi altı kat paraya sattı. Ancak 20. yüzyılın başına gelindiğinde Meissonier’nin hem şöhreti hem de piyasa değeri yerle yeksan oldu.
Sanat hareketlerinin kemikleşen son dönemlerine has tipik bir şemadan bahsedilebilir. Böyle zamanlarda gelişmenin yerini mübalağa alır. Sanatsal kavramların, süreçlerin, tekniklerin ve temaların avadanlığı formüllerden ve alıntılardan mürekkep bir arşive dönüşür; kendi kendinin parodisi haline gelir.
Son on yılda sadece kavramsalcılık değil, belki de bütün bir modernist proje benzer bir süreçten geçmekte. Elbette ki, Andreas Gursky gibi ünlü fotoğrafçılar ya da Luc Tuymans gibi ressamlardan Lindsay Seers ve Anri Sala gibi daha az tanınan video sanatçılarına, kimi önemli ve ilham sahibi sanatçılar, son yıllarda önemli işlere imza attılar. Fakat bu asrın meşhur sanatında, absürd seviyedeki piyasa değerinden de öte, daha temel bir yanlış var.
Bana göre bugün yaşanmakta olan düşüşle önceki dönemlerin büyük akımlarının son dönemlerini ortak kesen dört estetik ve ideolojik özellik var: Sanatsal yaratımın formüllere bağlanması; sanatı ve sanatçıyı asıl konunun ve fikirlerin üzerine çıkaran narsistik kült; duygunun geri dönüşü; ve de sinizm.
1. Formül
16., 18. ve 19. yüzyıl tarzlarının manierizm, rokoko ve akademik resim– son evreleriyle aramızdaki en görünür paralellikler, sanatsal formların birer formüle dönüşmesinden kaynaklanıyor. Modernist hareketlerin –her biri onu keşfeden sanatçı gurubuna özgü olan– ikonik süreçleri bugün artık birer şablona dönüşmüş durumda. Foto-realizm örneğin, 1970’lerin sanat tarihinde bir evreydi; şimdiyse çok sayıda sanatçının işlerinde foto-realist bir “damar” var. Hirst kendi haplarının (ya da çocuğunun doğumunun), Jeff Koons paket kâğıtlarının foto-realist resimlerini yaparken, güncel Hint sanatçı Subodh Gupta foto-realist tarzda çömlek ve tavalar yapıyor.
1960’ların sonunda Bruce Nauman neon ışıklarla yazılmış rahatsız edici sözcük oyunları yaratarak öncü olmuştu, bugünse şu gökyüzünün altındaki her sanatçının bir de neon işi var. İngiltere’den birkaç örnek: Tracey Emin neonla aşk mesajları yazdı, Shezad Dawood ağaçlar arasına neonlarla Arapça sözcükler astı, Martin Creed ise Tate Britain’ın önüne gene neonla yazılmış “Her şey çok güzel olacak” sloganını yerleştirdi. Karelemeler, seriler, aynalar, küp ya da geometrik cisimler bolca kullanılan diğer minimalist formlara örnek. Resimde bunlara mukabele eden araç ise fırça darbeleri ve sıçratmalar.
Bu türden formüllerin ortaya çıkmasının daha ileri sonuçları da mevcut. Bundan otuz sene önce bir sanatçının kendi tarzını geliştirmesitüm bir kariyerini alırdı. Şimdiyse pek çok sanatçı modernizm içinden seçtiği üslûplara kendi ufak numaralarını ekleyip işlerini yaratıyor. Soyut resim, vitrinler, readymade, karelemeler ve foto-realizm üzerine işlerini kuran Hirst yine iyi bir örnek. Sanatçıya özgü tarz bir markaya dönüşebiliyor, burada tarzın “gelişim”inden anlaşılan ise bu markanın farklı konulara uygulanması anlamına geliyor. Subodh Gupta’nın “tarzı” Hint yemek kap kacakları örneğin. Öğle yemeği için kullandığı çömlek ve kapları düzgün minimalist sıralar halinde raflara dizerek başladı işe, ardından bunları dinamik öbekler haline getirdi ve devasa kafatasları ya da nükleer patlama ânında havaya yükselen mantar şeklinde bulutlar yapmak için lego gibi kullandı.
Hiç şaşırtıcı olmayan biçimde –hatta mantığa gayet uygun olarak– bu alanda intihal çok yaygın, ama kimse bundan bahsetmiyor. Son zamanlarda gördüğüm en aşırı örnek, Ai Weiwei’nin “Sonsuza Dek Bisiklet” (2003) adlı devasa bisiklet heykeliydi. Ölçeği bir yana, işin konseptini Gabriel Orozco’nun 1994 tarihli “Dört Bisiklet”inden (Her zaman Tek Bir Yön Vardır) ayırmak neredeyse imkânsız gibi.
Postmodernizm fikri altında toplanan bir dizi düzmece sanat kuramı bu süreci maskeleyecek biçimde evrildi. Postmodernizm çağında bize özgünlüğün artık bittiği, temellük etmenin tercih edilir hale geldiği, tarzın öldüğü, çoğulculuğun geçer akçe olduğu söylendi. Herhangi bir büyük akımın son evresi için söylenebilecek laflar bunlar. Manierizm zamanında önceki ustalardan yapılan alıntılar icadın yerini almış, realizm dekorasyona dönüşmüştü.
Michelangelo ve Leonardo’nun canlı modelleri ve cesetleri inceleyerek yaptığı kas yapısı çizimlerinin yerini bedenlerin yüzeyine serpiştirilmiş fırça darbeleri almıştı.
2. Narsisizm
Gelelim günümüz sanatının bizleri hayal kırıklığına uğratan ikinci özelliğine: Narsisizm ve kendi kendini pohpohlama. 19. yüzyıl sonunun neo-klasisizmi sanatın kendisine dair takıntısıyla hermetik bir sanat akımıydı. Bouguereau’nun resimleri Michelangelo ve Botticelli’den alınıp idealize edilmiş klasik dünyanın –ki bu ideal dünyanın kökleri bütünüyle sanat ve arkeoloji alanındadır– içine konumlandırılmış figürlerle doludur.
Benzer şekilde bugünkü güncel sanat işlerinin büyük çoğunluğu sanatla ilgili işler. Turner Ödülü sahibi Mark Leckey’in “Cennetten Çıkma” (2004) adlı işinde kamera Jeff Koons’un pırıl pırıl heykeli “Tavşan”ın (1986) etrafında dönerken heykelin yüzeyinde Leckey’in apartman dairesinin yansımasını görürüz. Ünlü graffiti sanatçısı Banksy, Kate Moss’un stencil portresini Warhol’un Marilyn ve Campbell Çorba Kutusu işlerinin tarzında yaptı. Londra’da mukim Amerikalı sanatçı Peter Coffin ise Alberto Giacometti, Max Ernst, Jean Dubuffet, Robert Indiana, Yves Klein ve Jeff Koons’un işlerinin iki boyutlu siluetlerinden oluşan bir dizi hazırladı. Liste uzar gider.
Bu narsistik ortamda readymade’in dört bir yanı sarmasının da payı oldu. Marcel Duchamp, Man Ray ya da Joseph Beuys gibi isimlerin elinde readymade, sanat işinin yaratımını ve algılanmasını yeniden tanımlamanın bir aracıydı. Herhangi bir nesne, sanatın temel tanımlarını altüst etmek (Duchamp’ın ünlü pisuarı), bilinçdışını keşfe çıkmak (Man Ray) için ya da simgesel amaçlarla (Beuys) kullanılabiliyordu.
Bugünse readymade, tüm insan tecrübesinin, bir sanatçı onu o şekilde gösterdiği anda “sanat”a dönüşebileceği görüşünün bir ifadesine dönüştü. Rirkrit Tiravanija kendi dairesini bir galeride yeniden inşa etti; Richard Prince sigara reklamlarını fotoğraflayıp çerçeveledi; Carsten Höller Tate Modern’da lunaparktakiler gibi büyük kaydıraklar inşa etti. Sanatçı mitolojisinin yerle bir olduğuna dair tüm o postmodernist iddiaların aksine, bana kalırsa bu türden bir emperyal hırs sayesinde sanatçı daha önce hiç olmadığı kadar mitolojik bir figüre dönmüş durumda.
3. Duygu
Günümüz sanatının bu ışıl ışıl hali –güncel sanatçıların boğazlarına kadar ticarîleşmiş olmaları, tüm o kutsayıcı ton ve işlerin kitlesel üretimi–küratör-eleştirmenlerce kavramsalcılığın can sıkıcı entelektüel yılları karşısında belirmiş bir tepki olarak meşrulaştırılıyor. Şu isyanın muhafazakârlığına bakın hele. Sanat küçük, yüzeysel ve tüm o hisler dünyası içinde kendiyle meşgul bir şey haline geldi. Gerçek anlamda entelektüel ya da harekete geçirici olmaktan çıkıp duygusal bir şeye dönüştü.
Minimalizm ya da kavramsalcılık gibi tarzlar örneğin, sanat objesinin tanımını genişletmeye yaramışlardı. Heykel ve resimdeki alışılmışlıkları aşmanın, görsel algıyı keşfetmenin mücadelesini vermişlerdi. Bir heykel öylece yere serilebiliyordu, Carl Andre’nin tuğlalarla yaptığı gibi. Donald Judd’un kutuları mesela, en basit boş mekânı ifade edebiliyordu ya da Richard Serra’nın çelik levhaları bariz kırılganlıklarıyla sizi korkutabiliyordu. Ellsworth Kelly’ninkiler gibi soyut monokrom bir resim, çerçeveyi devreden çıkararak ya da resmi çaprazlamasına yerleştirerek yüzlerce yıllık varsayımları tersyüz edebiliyordu.
Şimdiyse tüm bu araçlar duygusal sonuçlar elde etmek için kullanılıyor. Hirst’ün monokrom kelebek resimleri, rokokonun pastoral sahneleri gibi, güzel ve hoppa bir estetiğin peşinden koşuyor. Gene Hirst’ün ecza dolabına dizili ilaçları resmettiği Modern Tıp serisi, salonlarda bulunacak türden peri resimlerinin çağdaş versiyonlarını sunuyor. Tracey Emin’in 2008 Folkestone Trienali’nde açık alanlarda sergilenen çocuk kıyafetleri yerleştirmesi, Takashi Murakami’nin sevimli Japon çizgi film karakterleri ve de Jeff Koons’un devasa boyutlardaki balon köpekleri, Bouguereau’nun, etraflarını melekler sarmışken anneleri tarafından karınları doyurulan çocuk imgeleri gibi sulu zırtlak bir kayıt düşüyor zihnimize.
Tekrar etmek gerekirse, bu resimlerin ille de”kötü” olmaları gerekmez -nitekim Bouguereau’nun ya da Boucher’nin resimleri kötü değildi– ama bunların kitsch olduğuna da şüphe yok.
4. Sinizm
Güncel sanatçılar, onların küratörleri ve kuramcıları bu kusurların pek çoğunu ikrar ederler, işlerini savunurken kendi malzemelerine karşı eleştirel bir tutum takınırlar.
Evet, Koons’un parıldayan balonu kitsch’tir, ama tam da bu yüzden sanattaki beğeniler hiyerarşisini altüst eder. Evet, Hirst’ün dizi dizi endüstriyel elması sıraladığı altın kaplama dolapları ahmakçadır, ama bu, onlara hayranlıkla bakan toplumun bir eleştirisidir. Kendi noksanları üzerine işler üreten başka sanatçılar da oldu. Maurizio Cattelan, 1993’te, erken tarihli parlak işlerinden birinde canlı bir eşeği ve avizeyi bir New York galerisine yerleştirmiş ve iyi bir fikirle çıkıp gelememesini konu etmişti.
Alman sanatçı Martin Kippenberger (1953-97) kariyerinin büyük kısmını kayda değer sanat işleri yapma arzusunun nasıl durmaksızın hayal kırıklığıyla sonlandığını tasvir eden işlere ayırmıştı. Başarısızlığa dair şaşırtıcı derecedeki dürüst tavır, umutsuzluk ve fikirsizlik, modernizmin son döneminin temel bileşenleri.
Rokoko ve akademizm de bu türden bir günah çıkarma dönemi yaşamıştı. Boucher’nin en iyi resimlerinden biri, en önemli hamilerinden Madame de Pompadour’u resmettiğidir (1756). XV. Louis’nin metresi tuvalet masasında oturmuş, o sıralar saray ahalisi arasında moda olan beyaz pudra ve rujunu sürüyordur. Ama bu öylesine bir saray portresi değildir. Boucher, çoğu kez, zaten yaptıkları makyajla “boyanmış” olan kadınları boyamakla, doğada varolmayan pembe ve morları kullanmakla eleştirilmiştir. Bu işinde ise tam da makyaj yapım aşamasını göstererek kendisine gelen eleştirileri kucaklar. Dahası, Madame de Pompadour aynadaki yansımasına bakarken ve pudra fırçasını tıpkı kendi portresini yapan bir ressam edasıyla tutarken resmedilmiştir.
Burada sanat kendi yüzeyselliğini kutsamaktadır. Böyle yaparak kendisine yöneltilen her türden eleştiriyi masseder, tıpkı Warhol’un meşhurları ya da Hirst’ün, sanatına yöneltilen eleştirileri ya da yaltaklanmaları alaya aldığı “Altın Buzağı”sı gibi.
Kimin şöhreti sürüp gidecek?
19. yüzyılın sona ermesinden kısa bir sonra akademik resmin piyasası çöktü. Bir zamanlar binlerce pound’a (bugünün milyonlarına denk geliyor bu para) alıcı bulan resimlerin fiyatı birkaç yüz pound’a düştü.
Koleksiyoncuların bazıları “alternatif” sahalara açılmıştı bile. Édouard Manet, Gustave Courbet, Edgar Degas ve empresyonistler gözdeydi artık. Salon sanatçılarının gördüğü abartılı ilgiden uzak da olsa, işleri sergilenen, koleksiyonlara toplanan sanatçılar bunlardı. Ama salon sanatçılarının aksine, bu “alternatif” sanatçıların şöhreti bugüne kadar sürdü.
Tıpkı 19. yüzyılın sonunda olduğu gibi, son on yıl içinde de ilham sahibi önemli sanatçılar çıktı. Ama gözümüzün önünde neler olup bittiğini tam olarak görebilmek için bu son on yılın en meşhur işlerinin pek çoğunun yaratıcılıktan uzak, mükerrer, sinik ve para düşkünü olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Şöhretin, debdebenin, büyük paraların sanatını defetmek için niye gelecek kuşakları bekleyelim ki? Sanatçıların, onların milyarder hamilerinin ve yaltakçı küratörlerinin suratına neden Troçki’nin şu sözlerini haykırmayalım: “Sizler acınası durumda, izole bireylersiniz. İşiniz bitmiş sizin. Rolünüz burada sona erdi. Ait olduğunuz yere, sanat tarihinin çöplüğüne gidin!”
9.11.10
Yeni blogum yayında: Geçip de kalanlar...
"Geçip de kalanlar..." bu toprakların uzun tarihinde başına gelen, başına getirilen ama bizim "geçti de gitti maaşallah!" diyemediğimiz, yüzleşme gerektiren çokça şeye dair, internet üzerinde arayıp, bulup, yaygınlaştırmayı seçtiğim hemen her şeyin yeralacağı bir blog. Arada bir de nefes almak için, yine bu topraklarda akan hayata dair birileri emek verip yazmış, çizmiş, basmış olsa da bizim pek görmediğimiz şeylere de yer vermeyi düşünüyorum. Sizlerin bu bloga taşınmasını uygun bulacağınız her şeye dair önerilerinize de açığım.
Subscribe to:
Posts (Atom)