29.4.08

60 seconds - 60 saniye - 60 sekunder


60 seconds from hakan akcura on Vimeo.

Maker and performer:
Hakan Akçura

Stockholm, 2008

Caution: This artistic movie include brutal images.

12.4.08

Çok üzgünüm


“Now I’m tired of the war, I would come back to the job of yore, to a wedding gown or something white, to hide my vocation to triumph and crying.” (F. De Andre, italian singer)


Pippa Bacca, yani Giuseppina Pasqualino di Marineo ölmüş. Öldürülmüş. Otostopla bindiği arabanın şoförü, ona önce tecavüz etmiş, sonra öldürmüş ve çırılçıplak gömmüş. O adamın iki çocuğu varmış. Henüz üç gün önce adını duyduğum, amacını ve uğruna yapmak istediği şeyleri öğrendiğim, yaşamı hakkında kaygılandığım o ne güzel gülen kadının başına en korktuğum şey gelmiş. Ben bu ülkeyi biliyorum ya! En az sizler kadar... Her biriniz bu kadarını bile umar ya! Ne yazık ki bu, bizi biz yapan şey.

Hürriyet gazetesini ancak internet üzerinden okuyabiliyorum. Pippa'nın katilinin tutuklandığını okuduğum sayfasında, hemen o haberin yanında, ”Yuh artık” başlıklı bir diğer haberde, Rus çocuk mafyası liderlerinden bir adamın, babasının onu da çalıştırmak istemesine direnen kendi kızı da dahil olmak üzere 14 kız çocuğunu öldürüp, kalanları da yıllarca satan bir adamın ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığını aktaran bir haberi okuyunca, Hürriyet’in neye ”Yuh!” dediğini merak ediyorum. Bu aktarılanların ne kadarı yuh’un berisinde ve kabul edilebilir de, neden sonrası ”yuh”? Çocugunu da satmak istemesi mi? Direnen kızını öldürmesi mi? Yoksa Hürriyet, doyumsuz zekilikte bir başlık atıp, aslında cezanın ömür boyu olmasını mı kabullenemiyor?

Pippa, ilk kez performans sanatı hakkında bu kadar çok düşündüğüm ve düşündüklerimi paylaştığım bir dönemde girdi ve ”kaldı” hayatımda. Meksika’dan ve Bodrum’un bir köyünden iki ayrı arkadaşımla yazışıp duruyorduk bu aralar performans sanatı üzerine. Meksika’daki arkadaşım oralarda performanslarını en sevdiği kadını ve onun yaptığı son işleri aktarmıştı daha geçen hafta: Lorena Wolffer’i ve onun Meksika sınırında son sekiz yıl içinde işkence edilip öldürülen ve cesedi tanınamayacak halde bulunan 400 ve hala kayıp 4000 genç yerli kadın için yaptığı "Biz Uyurken..." başlıklı performansını...

Hürriyet’i ve kimi haber sitelerini yurtdışından ülkesini merak eden, onun adına kaygılanan bir sanatçı olarak takip etmek, o hangi sıfatla dillendirebileceğimi bilemediğim ”okur yorumları”nı da okumaktan geri duramamak demek. Hepsi çok gerçek, her şeye rağmen şasılası, inanılması güç ve bir sonraki okuma eylemi için çiğ ve derin bir bilgilendirmeyi sunan öğreticilikte yorumlar onlar:

”Bir Türk vatandaşı olarak bu olaydan dolayı çok üzüntülüyüm. Bu tip sapıklar yüzünden dünyaya karşı imajımız yerle bir oluyor.”

”Pazardan 2 kg elma alırsınız, içinden mutlaka bir kaç tane çürük çıkar. Bu diğer elmaların yenmeyeceği anlamına gelmez.”

”Bu mevzu derin derin şahısları aramalı ve tespit etmeli... Yani çok basit bu kadıncağızın öldürülmesinden elbette en büyük zararı biz gördük. Ama böyle bir durumda kimler menfaat sağlayacak en ince ayrıntısıyla araştırılmalı..”

”Bence hristiyanlara bu da az, daha fazlasını hakediyorlar :)”

”O katilin şeceresine bakın. Mutlaka Diyarbakırlıdır.”

”Kürtlere hakaret edip, bir kişi şahsında bütün bir kürt halkını aşağılayan siz türkler, bu türk kardeşiniz yaptığıyla gurur duyuyorsunuz değil mi? Elin Avrupalısı ağzına bir şey dolamıştı barbar türkler diye... Bu deyim bu tecavüzcü kardeşiniz şahsında bir kez daha doğruluğunu kanıtlamış oldu barbar türkler.”

”Kadın savaşa hayır demek için ta İtalya’dan gelmiş. Yazık oldu kadına. Onu öldüren hayvana da inşallah hapistekiler bir güzel tecavüz edip, bir kenara atarlar..”

”Ya niye kendinizden utanıyorsunuz? Bazıları yazmış kendimden utanıyorum, yok Türkiye batmış, bitmiş, rezil olmuşuz... Ya bırakın bu kadar karamsar senaryo yazmayı! Hepiniz film senaristleri gibisiniz. Bu da sizlerin çok dizi izlemenizden... Aşırı duygusallığınızın tesbitidir bu. Gayet normal; her ülkede olabilen bir durumdur. Her ülkede, her insanin başına da gelebilir. Avrupa’nın her ülkesinde bunlardan her gün oluyor artık. Kadını da erkeği de dikkat edecek. Hangi ülkede olursa olsun. O kadar Türkiye’yi karalamaya, kötülemeye hiç gerek yok!”

Pippa’nın bir fotoğrafını gördüm, ”gelinliği” ile, yol kenarında, üzerinde ”Gorizja” yazan...

Urfa’ya özel ilgim var bu aralar. Bir karma sergiye katılacağım orada, mayıs sonu. Sergilenecek işlerimin hiçbiri yerel çağrışımlar içermiyor. Bu durum içimde bir eksiklik duygusu yaratıyor. Gözatıp duruyorum sürekli Urfa haberlerine ve izliyorum yerel basının ya da herhangi bir urfalının Youtube’a koyduğu videoları.

Geçenlerde, Urfa’da genç kadınların ”biz kimsenin namusu değiliz” yazılı kağıtları üzerlerinde gelinlik gibi taşıdıkları kefen bezlerine iliştirdikleri bir eylemin videosunu izlemiştim. Bir ”töre cinayeti” kurbanı kızın mezarı başında, uzun bir basın bültenini kürt aksanlı bir türkçeyle sert bir biçimde okuyan arkadaşlarının arkasında... Pippa bilebilir miydi ”gelinliğinin” bir kefen bezi bile olamayıp, çırılçıplak, çok yaralanmış bir biçimde gömüleceğini? Lanet olsun! Bu bir Patricia Highsmith romanı değil ki! Ama biz biliyorduk en karanlık kabuslarımızda!

Pippa anlayamıyordu çığlıkları ya da sessizliği ile, bir insanın bir diğer insana bunu yapabiliyor olmasını.

Çok şaştı, çok korktu, çok acı çekti ve bitti. Bitirildi. Karnına öylesi bir başka balonu sokup da kendini o mutlu gebe kadın kılamayacak.


Gücüm, param olsa konaklamaya ve yemeğe, aranızdan o on taşaklı sanatçıyı bulur ve onlarla Gebze’den Diyarbakır’a kadar otostopla ayrı ayrı ve Pippa ile Silvia gibi hedef kentte buluşmak üzere, yol alırdım. Kapkara giysiler içinde.

Ben beyaz giyecek kadar iyimser değilim.


Not: Bu yazımı sadece okuyun diye yazdım. Onlar da okusun isterim: Bu performansın linkinde yayınlanabilmesi için italyancaya çevirebilene şükran duyarım.